• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

92Nisa Suresi 136-152



Hatalı Çevrilen Ayetler


Nisa Suresi 136-152


Hatalı Çeviri:

136. Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.

137. İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.

138. Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!

139. Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.

140. O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.

141. Sizi gözetleyip duranlar, eğer size Allah'tan bir zafer (nasib) olursa, «Sizinle beraber değil miydik?» derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), «Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde öldürmeyip) müminlerden korumadık mı?» derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.

142, 143. Şüphesiz münafıklar, (zanlarınca) Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Hâlbuki Allah, onları (bu yaptıklarından dolayı) aldatır. Namaza kalktıkları zaman, üşene üşene kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı çok az anarlar. İman ile küfür arasında yalpalıyorlar. Ne Müslümanlara bağlanırlar ne kâfirlere. Artık Allah’ın saptırdıklarına sen bir yol bulamazsın.

144. Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

145. Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.

146. Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı sarılıp dinlerini (ibadetlerini) yalnız onun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.

147. Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.

148. Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.

149. Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.

150. Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız» diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;

151. İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

152. Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.


Doğru Çeviri;

136.Ey iman etmiş kişiler! Allah'a, Elçisi'ne, Elçisi'ne indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba ait gizli kapalı; endişe korku verecek bir şey bırakmayın. Ve kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve son günü örterse; tam açıklamazsa, kesinlikle o çok uzak bir sapıklığa sapmıştır.

137Şüphesiz iman edip sonra küfreden; bilerek reddeden /inanmayan, sonra iman edip tekrar küfreden; bilerek reddeden /inanmayan, sonra da Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişlerini artırmış şu kimseler; Allah onları bağışlayacak ve onları bir yola kılavuzlayacak değildir.

138,139.Mü’minlerin astlarından, küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sapanları yol gösterici, koruyucu yakın edinen şu münâfıklara, şüphesiz, çok acıklı bir azabın kendileri için olduğunu müjdele! Onların yanında şan ve şeref mi arıyorlar? Oysa şan ve şerefin tümü Allah'ındır.

140,141.Ve Allah, size Kur’ân'da: “Allah'ın âyetlerinin bilerek reddedildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalmadıkları sürece onlarla beraber oturmayın. Aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Şüphesiz Allah, sizi gözetleyip duran kimselerin/münâfıkların ve kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin hepsini cehennemde toplayandır. Artık Allah tarafından size bir zafer olursa onlar: “Biz, sizinle beraber değil miydik?” derler. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için bir pay olunca da: “Size üstünlük sağlamadık mı, sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler. Artık Allah, kıyâmet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere asla bir yol vermeyecektir.

142,143.Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya; toplumu aydınlatmaya] kalktıkları/toplum içine çıktıkları zaman, ikisi arasında gidip gelen kararsızlar olarak, tembel tembel kalkarlar, mü’minlerle ve kâfirlerle olmazlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar. Ve Allah, kimi saptırırsa, sen artık ona bir yol bulamazsın.

144.Ey iman etmiş kimseler! Kendinizden seviyece düşük olan, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseleri yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin/yönetici yapmayın. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir kanıt vermek mi istiyorsunuz?
 
145,146.Şüphesiz ki münâfıklar –tevbe edenler, düzeltenler, Allah'a sıkıca sarılanlar ve dinlerini Allah için arıtan kimseler müstesna; artık bunlar, mü’minlerle beraberdirler ve Allah, mü’minlere büyük bir ecir verecektir –, Ateş'ten, en aşağı tabakadadırlar. Sen de onlara bir yardım edici bulamazsın.

147.Eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödediyseniz ve iman etmişseniz Allah, size azabı ne yapacak? Allah, yapılanların karşılığını verendir ve en iyi bilendir.

148.Allah, haksızlığa uğrayanların dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah, en iyi işiten, en iyi bilendir.

149.Eğer bir hayrı açığa vurur yahut onu gizlerseniz yahut da bir kötülüğü affederseniz, biliniz ki şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, en iyi güç yetirendir.

150,151.Allah'a ve elçilerine inanmayarak küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, “Biz, bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız” diyerek Allah ve elçilerinin arasını ayırmayı isteyen ve böylece imanla küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme arasında bir yol tutmaya çalışan kimseler; işte onlar, kâfirlerin; gerçek Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin ta kendileridir. Ve Biz, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

152.Allah'a ve elçilerine inananlar ve onlar arasında ayırım yapmayan kimseler; işte onlar, Allah'ın pek yakında ödüllerini vereceği kimselerdir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edendir.


Bu âyet grubunda, mü’minlere iman esasları, ahlâk kuralları ve dünya-âhiret mutluluğu için yapılacak görevler bir bir sayılıp dökülmüş, inkârcılar ve münâfıklar ile ilgili bilgi verilmiştir. Âyetlerin ifadeleri gâyet açık ve net olmakla birlikte, dikkat çekici birkaç nokta üzerinde durmak istiyoruz.

Pasajda, Ey iman etmiş kişiler! Allah'a, Elçisi'ne, Elçisi'ne indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman edin ifadesindeki “iman edin” sözcüğü terimsel anlamda olmayıp lugavi anlamdadır ve “Allah'a, Elçisi'ne, Elçisi'ne indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba ait gizli kapalı; endişe korku verecek bir şey bırakmayın” demektir. Burada verilen mesaj, imanın temel öğelerinin bütünüyle yerine getirilmesi gerektiğidir. Nitekim âyetin devamında, Ve kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve son günü inkâr ederse, kesinlikle o çok uzak bir sapıklığa sapmıştır buyurularak, “âmentü” olarak bilinen kabul açıkça emredilmektedir.

Buradaki muhatapların münâfıklar olduğu da düşünülebilir. Zira onlar gönülden inanmadıkları hâlde inanmış gözükmektedirler:

41.Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen/ casusluk eden, küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddediş içinde koşuşan şu kimseler seni üzmesin. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara çok büyük bir azap vardır. (Mâide/41)
 
Buna göre âyetin mesajı, “Ey dil ile inandığını söyleyenler! Gönülden inanın…” şeklinde olur.

141. âyette, Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalmadıkları sürece onlarla beraber oturmayın. Aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz buyurularak, mü’minlere, münkeri açığa vurdukları takdirde masiyet işleyenlerden uzak durmaları emredilmiştir. Çünkü, onlardan uzak durmayan kimse, onların fiillerine razı olmuş olur. O nedenledir ki ifade, Aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz diye tamamlanmıştır. Bu emir En‘âm sûresi'nde de geçmişti:

Ve âyetlerimiz hakkında boşa uğraşanları gördüğün zaman, onlar ondan başka söze dalıncaya kadar hemen onlardan yüz çevir. Ve eğer şeytan bunu sana terk ettirse de, hatırladıktan sonra o zâlimler topluluğu ile beraber oturma. (En‘âm/68)

141. âyetteki, Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır ifadesinde konu edilen Allah'ın aldatması, “münâfıkları cezalandırması”dır. Burada “müşâkele” sanatı vardır. Münâfıkların Allah'ı aldatmaya çalışmaları ve Allah'ın onları cezalandırması, Bakara sûresi'nde (9. âyet) işlenmişti.81

18.Artık Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanacaklardır. Gözünüzü açın! Şüphesiz onlar, yalancıların ta kendileridir. (Mücâdele/18)
 
Âyette, Ve onlar, salâta doğru kalktıkları zaman, ikisi arasında gidip gelen kararsızlar olarak, tembel tembel kalkarlar, onlarla [mü’minlerle] ve şunlarla [kâfirlerle] olmazlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar buyurularak, münâfıklar hakkında bilgi verilmiştir. Demek oluyor ki salât [sosyal yardım ve destek] konusunda münâfıklar da müşriklerden farklı değillerdir.

Bu husus, şu âyetlerde gâyet net olarak açıklanmıştır:

1.Âhirette herkesin iyi veya kötü, yaptığı işlerin karşılığını görmesini/ Allah'ın sosyal düzeni belirleyen ilkelerini yalanlayan şu kimseyi gördün mü/ hiç düşündün mü? 2,3.İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse.

4-7.Artık, salâtlarında ilgisiz, duyarsız, gösteriş olsun diye salât eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olan; toplumu aydınlatmaya çalışır gözüken] ve basit bir şeylerin bile bir ihtiyaçlıya ulaşmasını engelleyen kişilerin vay haline! (Mâûn/1-7)
 
54.Ve onların yaptıkları harcamaların kendilerinden kabul olunmasına, sadece, onların küfretmesi; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri, O'nun Elçisi'nin gerçek elçi oluşunu bilerek reddetmeleri ve salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya; toplumu aydınlatmaya] sadece tembel tembel gitmeleri, Allah yolunda harcamalarını da ancak istemeyerek yapmaları engel oldu. (Tevbe/54)
 
18.Şüphesiz sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir ödünç verenler; kendilerine kat kat artırılacaktır. Onlar için çok şerefli bir ödül de vardır. (Hadîd/18)
 
13.O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar, o iman eden kimselere: “Bize bakın da sizin ışığınızdan alalım?” derler. Denildi ki: “Arkanıza dönün de ışık arayın!” Sonra da aralarına içinde rahmet, dışında da kendi yönünden azap olan kapılı bir sur çekilir. (Hadîd/13)
 
143. âyette, Ve Allah kimi saptırırsa, sen artık ona bir yol bulamazsın buyurularak, hidâyetin Allah'ın kudretinde olduğu, Elçi'nin elinden bir şey gelmeyeceği-gelemeyeceği beyân edilmektedir:

17.Ve sen, doğduğu zaman, güneşi, onların o büyük mağaralarından sağ yana yöneldiğini, battığı zaman da onları sol yandan keser-geçer göreceksin. Kendileri de ondan geniş bir boşluktadırlar. Bu, Allah'ın alâmetlerinden/göstergelerindendir. Allah kime kılavuzluk ettiyse artık o, kılavuzlanan doğru yolu bulmuştur. Allah kimi şaşırttıysa da, artık sen ona yol gösteren bir Yakın Kimseyi asla bulamazsın. (Kehf/17)
 
186.Allah, kimi saptırırsa, artık ona yol gösterecek bir kimse de yoktur. Ve O, bunları taşkınlıkları içinde şaşkın bir durumda bırakır. (A‘râf/186)
 
56.Kesinlikle sen sevdiğini kılavuzlanan doğru yola iletemezsin; ama Allah dilediğine doğru yolu gösterir ve O, kılavuzlanan doğru yolu kabullenecek olanları daha iyi bilir. (Kasas/56)


151. âyette, Ve Biz, o kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır buyurularak münâfıklar, dünya ve âhirette kendilerini bekleyen ceza ile tehdit edilmişlerdir. Bakara/61'de Allah'a isyan eden İsrâîloğulları'nın zillet ve meskenetle cezalandırıldığı târihî bir gerçek olarak daha evvel bildirilmişti.*



*İşte Kuran, Nisa Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim